
Hani bazı insanlar vardır. Hayatını Fenerbahçeye adamışlardır. Fenerbahçe neredeyse onlar da oradadırlar. İşte onlardan biridir Mustafa Gürsel. Namı-değer Tuzlalı Kunta Mustafa. Kendisiyle tanışmam her geçen gün hayatımızı daha çok işgal eden Facebook sayesinde olmuşdur. Facebook`un bana kazandırdığı en büyük faydalardandır kendisi. İlk tanışdığımız günden abi şefkatini üzerimizden eksik etmemişdir. Ne sorsak cevaplar, ne söylesek nasihatını esirgemez. Sanki yıllardır bir-birimizi tanıyor gibi. Bir gün bir resmini gördüm. Her zamankı gibi Mustafa abimiz Fenerbahçeyi yalnız bırakmamış ve gitmiş Sivas deplasmanına. Maçtan sonra efsanemiz Alex De Souza tribünlere kadar gelerek formasını Mustafa abiye veriyor. Tabii resimi görür-görmez bende frekanslar kopuyor. Sen İstanbula geldiğinde Samandıraya Alex`in yanına gideriz , tüm takımla tanışırsın diyor bana. Daha n`olsunki?

Baküde bir arkadaşı varmış. Barış Akbaş. Onunla görüşmemi istiyor. Barış abiyle görüşüp konuşuyorum. Bu konuşmadan sonra Mustafa abinin nasıl biri olduğunu, neler yapabileceğini az-çok kestiriyorum.
Ve gün gelir GFB Azerbaycan olarak Fenerbahçemizin play-off oyunlarına gitme kararı alırız. Gs maçına. Mustafa abiye İstanbula geleceğimi yazıyorum. Numarasını falan veriyor. Geldiğinde beni ara diye. İşte biz burdan 3kişi İstanbula gidiyoruz. 7 arkadaşımız da maç günü aramıza katılacak.İstanbul yolculuğunda Bolu`da mola verirken Mustafa abiyi arıyorum,konuşuyoruz. “Otobüsden iner-inmez Tuzlaya gel, yeriniz hazır, gelmezsen ...... diyor”. Zorlu geçen yolculukta nihayet İstanbula ulaşıyoruz. İlk kez gitdiğimiz bir şehirde şaşkın-şaşkın etrafa bakarken telefon çalıyor. Arayan Mustafa abi. Otöbüse binin İçmeler köprüse gelin, sizi karşılayacağım diyor. İçmeler köprüsünde iniyoruz. Ve ilk buluşma gerçekleşiyor. Mustafa abi tarzından hiç bir zaman ödün vermemiş bir şekilde her zamankı gibi basket formasıyla karşılıyor bizi. Arabaya binerek Tuzlaya doğru yol alıyoruz. Tuzlaya ayak basdığımız ilk andan Fenerbahçe`mize geldiğimi anlıyorum. Her tarafta bayraklar, yazılar..Böyle bir insanın yaşadığı yer de, böyle olmadır zaten.. Mustafa abi ilk olarak meşhur çiğ köfteden tatdırıyor bize. Ama benim aklım o resimlerini görüp de inanmadığım, fotoşop olduğunu sandığım evde.

Mustafa abinin evi. Tuzlanın göz bebeyi. Fotoşop olduğunu sandığım o ev. Eve yaklaşdıkça mutluluğum daha da artıyor. Bu güzellikden gözlerimi alamıyorum. Duvarlar, kapı, pencere, taş-toprak her şey sarı-lacivert, herşey FENERBAHÇE, Mustafa abi kapıyı açıyor ve Gürsel ailesine adım atıyoruz. 4 kişilik şirin bir aile. Fatma abla geliyor. Mustafa abinin eşi, hayat arkadaşı. Öyle sıcak, öyle sevecen insanlarki, yurtdışındamıyız, Baküdemiyiz anlamıyoruz. Haa bu arada resimde gördüğüm, frekanslarımın kopduğu o forma geliyor. Alex`in Sivasspor maçında giyerek, maçtan sonra Mustafa abiye verdiyi forma. Alex`in sırtında taşıdığı formayı giymek de nasip oluyor böylece. Fatma ablanın tavşan kanı, nefis çayını yudumladıktan ve sıcak bir sohbetden sonra, Mustafa abi ile birlikde Tuzlayı gezmeye başlıyoruz. Derin muhabbete Tuzla sokaklarında devam yani. Yarın Samandıraya gidip, antrenmanı izleriz diyor Mustafa abi. O saniyeden itibaren sabahı iple çekmeye başlıyoruz. Otelimize gidip sabahı bekliyoruz. Sabah erkenden kapıda Mustafa abinin o buğulu sesiyle “Kemaaaaalll” sesini duyuyoruz. Antrenman yokmuş bugün yarına kalsın diyor. Neyse artık kısmet diyor, kahvaltı yapmaya gidiyoruz. Deniz sahilinde Mustafa abi, Gürsel ailesinin cadı kızı Kübra, ve benim arkadaşla birlikde nefis bir kahvaltıdan sonra mabede doğru yol alıyoruz. Kadıköy, Yoğurtçu park, stad, Fenerium, Müze her yeri görüyoruz o gün. Akşamlar o kutsal evin bahçesinde evin delikanlısı Tayfunun yaptığı nargile ziyafetleri, çaylar, muhabbet..Ortam harika tek kelimeyle.




Samandıraya gitme vakti geldiğinde formaları giyip, atkıları boynumuza atarak yol almaya başlıyoruz. Maça 4 gün kalmış. Samandıranın önü ana-baba günü. Kimseyi de içeriye almıyorlar. Mustafa abi güvenlikçiye yaklaşarak bir şeyler söylüyor. Birden sinirleniyor. Sinirlenince de çok pis sinirlenir, öyle-böyle değil. Galiba güvenlikçi içeri alamayacağını söylemiş. Ama söz vermişdi. “İstanbula geldiğinde Samandıraya Alex`in yanına gideriz , tüm takımla tanışırsın” diye. Kunta söz verdimi tutar. Samandırada 60-70 kişinin arasından nasıl oldu da sadece biz içeri girebildik hala anlamış değilim. Hayatımda ilk kez Fenerbahçemi bu kadar yakından görmemi sağladı Mustafa abi. Antrenmanı izledik, çıkışda o çok sevdiğim Emre Belözoğlu`nun arabasını gördüm. Samandıradan çıkıyor. Tabii Emre hayranlığımı bilen Mustafa abi bir resim çektirtmeden bırakırmı Emreyi? Onca milletin arasından Emreye yaklaşdı “Azerbaycandan misafirlerim var, bir resim çektirsinler senle” dedi. Emre de “Azerbaycanlı çocuklar gelsin” diyerek bizi çağırdı. Görüşdük, Resim çektirdik. Hayatım boyunca saklayacağım bir resim.

Maç gününe kadar İstanbulu görmemize, tanımamıza yardımcı oluyor Mustafa abi. Maçtan iki gün önce Baküden getirdiğimiz GençFB Azərbaycan yazılı dernek pankartımızı maçta staddan asılması için Saraçoğluya geliyoruz. Stad güvenliğinden sorumu olan Ali Bozan J pankartda sadece dernek ismi olduğu, başka bir slogan olmadığı için pankartı içeri alamayacaklarını söylüyor. Yönetim kurulu kararıymış. Moralimizin bozulduğunu gören Mustafa abi bağırıp-çağırıyor. Ufak tartışma yaşanıyor. Karara saygı duyarak, pankartımızı geri alıyoruz. Maç gününe bir gün kalmış arkadaşlarla İstanbulu gezmeye devam ediyoruz. Birden telefonum çalıyor. Mustafa abi ve GrupCK kurucusu, çok sevdiğim Alpaslan Özçelik abim. Bir koreografi çalışmasında bulunmayı çok istediğimi biliyordu kendisi. Aradı ve “hemen stad otoparkına gel” dedi. Stada gitmeye başladık. Koreografi için çalışmalar başlamış. Bizde elimize bir fırça alarak abi ve kardeşlerimizle birlikde çalışmaya başlıyoruz. Pankartlar yapılıyor, koltuklara kartonlar düzülüyor. 18:00 gibi girdiğimiz staddan 04:00`da çıkıyoruz.


Ve maç günü. Sabah erkenden kalkıp formaları giyor, atkıları boynumuza takıyoruz. Mustafa abinin cephanesinden bir poşet dolusu meşaleyi de alarak Kadıköyün yolunu tutuyoruz. Yoğurtçuya, Mustafa abinin yanına geliyoruz. Tuzladan ve Kayseriden olan abi ve kardeşlerle yoğun muhabbet başlıyor. Maçtan 3 saat önce stada girmek için Türk Telekom tribünü kapısına geliyoruz. Kapı karşısında inanılmaz bir yoğunluk var. Artık kapıların açılması gereken saat gelmesine rağmen kapılar bir türlü açılma bilmiyor. Ortam gerginleşiyor. Maçın başlamasına 30-40 dakika kala çevik kuvvetle taraftar arasında olaylar başlıyor. Biber gazı sıkılıyor, joplar havada uçuyor. Stad kapıları kapanıyor, elimizde bilet olmasına rağmen içeri alınmıyoruz. Mustafa abiye haber ulaşdığında hemen aşağıya inerek bizi içeri aldırıyor. Tribünde en önde demirlerden maçı izleyen milleti yararak bizim için yer ayarlıyor. Hep beraber tezahüratlar başlıyor. Maç bitiyor ve şampiyonluğu kaybediyoruz. Maçtan sonraki olayları herkes biliyor zaten. En unutulmaz olanı da Mustafa abinin elinde süpürge ile, saha içerisinde resim çektiren taraftarları (!) kovalamasıydı. Staddan çıkarak, Yoğurtçuda biraz bekledikten sonra üzgün bir şeklde Tuzlaya doğru yol alıyoruz.
İstanbulda geçirdiğimiz bir günden sonra Bakü yolculuğu başlıyor. Göz yaşları ile ayrılıyoruz Tuzladan........................
İşte böyle. İstanbul maceramızda Mustafa abi ile yaşadığımız acısıyla-tatlısıyla olaylar.. Yani anlayacağınız üzerimizde emeyi büyüktür Mustafa abinin. Bugün onun doğum günü. Biraz yaşadıklarımızı hatırlamak adına yazdım bunları da. Doğum günün kutlu olsun Güzel İnsan. Mutlu ol, Mutlu yaşa. O hayranı olduğumuz Gürsel ailesi ile birlikde, o sıcak yuvanızda nice güzel, sağlıklı ve sarı-lacivert senelere inşAllah. Sen gerçekten kocaman yürekli, çok güzel bir insansın. Ve bunu unutma, KALP KIRILSA DA SEVER. Seni çok seviyoruz. BASKET FORMALI ABİ...




